25 Şubat 2010 Perşembe

Grunge Özleyen Adam



Dünyada her zaman tarihin sıkıştığı dönemler olmuştur. Sanayi devrimi öncesi ya da rönesans sonrası gibi. 80'lerin sonunda da büyük bir sıkıntı vardı. Çözülmez ve can sıkıcı bir kültür hareketsizliği ve uyuyan büyük bir toplumdu dünya. Tam bu sırada Seattle'da bir ateş yandı. Beat kuşağının savruk heyecanını varoluş sorunlarına yarı gömülü yarı çıkmış halde çığlık çığlığa anlatan bir ateş. Müzik aracılığıyla 90'ların ve kayıp jenerasyonun üzerine yazılı bir ağıt oluşmaya başladı. Sorunlu ama akıllı çocuklardı bunlar. Pürüzlüydü gitarlarının tonları. Sözleri katman katman, metaforik ve bazen tam da dikineydi. Özellikle Nirvana ve şimdi yarı-tanrı olan Kurt Cobain ve yabana atılamayacak Pearl Jam haykırdırlar diledikleri gibi acıyı. Amerikan rock müziği Jim Morisson'dan beri ilk kez dünyaya baş kaldırdı. Biliyorum şu ana kadar yazdıklarım fazla abartılı. Aslında çokça subjektif. Bir çok grubu, bir çok dönemi es geçerek yanlı yazılmış satırlar bunlar.

Özledim ben bu müziği ve yapanları.

Tıpkı Seattle gibi isyankar, Seattle gibi kaybedendi bu müzik. Sanayi devriminde makinalara karşı çıkanlar gibi ateşli ama tarihi açıdan anlamlıydılar. 60’lar Beatles. 70’ler Sex Pistol. 90’lar Nirvana.

Müzik bir çok yerde nefes aldı. 90'ların başında bu yer grunge'dı.

“cut myself on angel's hair and baby's breath

Video Anton Corbjin’den gelsin


21 Şubat 2010 Pazar

Gerçek Hayat

Derin Esmer'i Şehir'den beri beklemiştim. Çok zaman geçti. Mor ve Ötesi ile olan köprüleri bile atalı çok olmuşken yağmurlu bir İzmir gününde karşıma çıktı. Gelişi-güzel oldu. Evet güzel




Quantcast


Bu işler böyle yürümüyor
Sordukların toptan yanlış
Unut akıl ve mantığı
Kapılar öyle açılmıyor
Uğraşların üzgünüm ki yersiz
Çiçeklerin susuz kalacak
Toprağın yoruldukça
Duyarlılıklar kuruyacak
Kurumazlarsa yakanı bırakmayacak.. şu bilindik hayat.
Gerçek hayat, gerçek hayat
Seni rehin alacak
Kendinden uzaklaştıracak
Gerçek hayat, gerçek hayat
Seni rehin alacak
Kendinden uzaklaştıracak
Yok mu bunun bir ortası
İnandıklarım, evet, uzakta
Gözlerim kör değil ki
Gerçekler böyle ıssızsa kabullenmek mi gerek öylece
Yaratan biz değil miyiz onları
Hayata tutunmak körelmek mi demek
Başarılı olmak ilkesizlik mi demek
Gerçek hayat, gerçek hayat
Seni rehin alacak kendinden uzaklaştıracak
Gerçek hayat, sözde gerçek hayat
Seni rehin alacak kendinden uzaklaştıracak..

Bal Berlinale'de En İyi Film Seçildi



Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf üçlemesinin son ayağı olan Bal Berlin'de Altın Ayı'yı kucakladı. Güzel filmler ortaya çıkan ülkemiz kendi sinemasına her ne kadar değer vermese de, bu filmler uluslararası alanda değerlerinin karşılığını alıyor. Gişe rekorları kırılsın, insanlar akın akın bu filmleri izlemeye gitsin istemiyorum. Sadece uzun süre gösterimde kalabilecekleri salonlar olsun.

Yumurta'yı çok beğenmiş, Süt'ü izleyememiş biri olarak Bal'ın başarısı beni çok çok mutlu etti.

19 Şubat 2010 Cuma

Sakallis Filmleri - Me and You and Everyone We Know



Christine Jesperson: [seeing his bandage] Whoa, what happened?
Richard Swersey: You want the short version or the long one?
Christine Jesperson: The long one.
Richard Swersey: I tried to save my life but it didn't work.
Christine Jesperson: Wow. What's the short one?
Richard Swersey: I burned it

14 Şubat 2010 Pazar

together in electric dreams





Kaç rüyaya bölündü sayısız uyku. Kaçının uyanışlarında İzmir’in banliyösünde bahçe manzarası, kaçında sokak arası gürültüsü, İstanbul Boğazına sabah inen sis oldu. Kaç uykunun içerisinden başka şehirlerde uyanmak geçti. Hayallerin bağlandığı kanallardan kaç rüya geçti. Kararsız ve sessiz oturmalardan kaç hayal geçti. Geçip gidenin içerisine nasıl bağladı bizi hayaller.

Aklım yok
Yüreğim buz
Mutluyum
Aman ne masal

Demişti yazarın biri, bu manzumeye bağlandı hayallerin rüyaya aktarılmayan bir bölümü. Bu bölümün sonunda çıkan canavarı uykumda yendim ve uyandığımda Yalova’da sessiz bir pasaja bakıyordum.

Günün birinde uyandığım Eskişehir’de bir sokak ortasının üzerinden kaç hayal geçti. Bu hayaller nasıl da hayatımın içinden geçti. Şarkılardan çaldığım duygular kendime ait olanları geçti. Keşfedilip bana hediye edilen şarkıların sayısı, kendi keşiflerimi geçti.

Susmak yoruyor beni, konuşmak ise ağır ve nemli. Susarak dinleyelim içimizden geçen şarkılarda birbirimizi.

i see you everyday
i don't have to try
i just close my eyes
i close my eyes

13 Şubat 2010 Cumartesi

Hayat Var



Reha Erdem durmuyor. Kendisini tekrar etmiyor. Ne yapacağı belli olmuyor. Uzun zamandır yerle bir olmayı istiyordum bir filmle. Bu kadar dingin, sessiz ve diyalogsuz bir filmle olacağını düşünmezdim. Hayat var mı gerçekten? Hayatla yüzleşmek için bizi sosyal tabakanın dibine sürüklüyor Erdem. Küçük Hayat’ın, büyük hayat ile tanışmasını yüzümüze, içimize vura vura gösteriyor.

Lilja4ever’dan beri bu kadar ezilmemiştim bir filmin altında. Sonbahar’da başka bir biçimde sarsıcı etki yaratmıştı. Kader sıkı bir yumruktu.

Hayat Var ülke sineması için ayrı bir umuttur, yoldur. Benzerlerini sürekli yapmaya çalışarak kendini tekrarlayanlara bir filmlik derstir. Bir filmlik diyorum çünkü Erdem Kosmos ile yine bambaşka bir sinemanın peşinde olduğunu gösterdi. 

9 Şubat 2010 Salı

8 Şubat 2010 Pazartesi

Cold Souls


Kaufman olmaya yeltenmek büyük risk. Bu yüzden Kaufman bile kendi olmaya yeltenmiyor. O yüzden aman diyoruz aman!

6 Şubat 2010 Cumartesi

Hastalıklı Filmler - Dream With the Fishes



Nick: Nasıl hissediyorsun?
Terry: Şimdilik bir şey hissetmiyorum.
Nick: Hayır, ben birazdan öleceğini bilmek nasıl bir his diye soruyorum.
Terry: Rahatlatıcı.

Sowing Season




Bir şarkı dinledim ve Nirvana dinlediğim zamanlardaki güzel his ile sarıldı dört yanım. Bir taklit değil, özenti değil. Gerçek bir his. Brand New!

i am not your friend
i am just a man who knows how it feels
i am not your friend
i'm not your lover
i'm not your family
yeah!


(Yıllar sonra bana air gitar yaptırdınız ya alacağınız olsun =)

5 Şubat 2010 Cuma

Adam: Küçük Prens



“En sevdiğim çocuk kitabı, uzak bir asteroid'den Dünya'ya gelen küçük bir prensle ilgiliydi. Uçağı kaza yapıp çöle düşen bir pilotla tanışıyordu. Küçük prens pilota pek çok şey öğretiyordu. En çok da sevgiyle ilgili şeyler. Babam her zaman küçük prens gibi olduğumu söylerdi. Ama Adam'la tanıştıktan sonra başından beri pilot olduğumu anladım.”

Bu cümlelerle başlayan bir film benim için kötü olamaz. Olmadı da zaten. Hiçbir psikolojik sorunum olmamasına rağmen kendimi adam gibi yalnız hissettim. Sonu olmayan güzel filmler gibi bitti. Gülümsedim.

2 Şubat 2010 Salı

Hastalıklı Filmler - The Million Dollar Hotel



Tom Tom - Sigara içmemelisin. Bazen insanlar sigara içince şey... ölüyorlar. Bazen kanser bile oluyorlar.
Kanser... Bazen insanlar sigara içtikleri için ölüyor, bazen kanser bile oluyorlar.
Eloise - Ben ölemem.
Tom Tom - Öyle mi? Demek ölemezsin.
Eloise - Ben aslında yokum.
Tom Tom - Nasıl oluyor bu?
Eloise - Ben hayal ürünüyüm.
...
Tom Tom - Hayal ürünü şeyleri sever misin? Özür dilerim, çünkü ben sadece... Ben seni etkilemeye çalışıyordum. Şey, belki de iyi bir etki bile yaratırım. Ama bilemedim... Belki de beni hatırlamadın.
Eloise - Ben her şeyi hatırlarım.
Tom Tom - Her şeyi mi?
Eloise - Her şeyi.
Tom Tom - Bu çok fazla. Bunu yapmanı tavsiye etmem.

1 Şubat 2010 Pazartesi

About