Dünyada her zaman tarihin sıkıştığı dönemler olmuştur. Sanayi devrimi öncesi ya da rönesans sonrası gibi. 80'lerin sonunda da büyük bir sıkıntı vardı. Çözülmez ve can sıkıcı bir kültür hareketsizliği ve uyuyan büyük bir toplumdu dünya. Tam bu sırada Seattle'da bir ateş yandı. Beat kuşağının savruk heyecanını varoluş sorunlarına yarı gömülü yarı çıkmış halde çığlık çığlığa anlatan bir ateş. Müzik aracılığıyla 90'ların ve kayıp jenerasyonun üzerine yazılı bir ağıt oluşmaya başladı. Sorunlu ama akıllı çocuklardı bunlar. Pürüzlüydü gitarlarının tonları. Sözleri katman katman, metaforik ve bazen tam da dikineydi. Özellikle Nirvana ve şimdi yarı-tanrı olan Kurt Cobain ve yabana atılamayacak Pearl Jam haykırdırlar diledikleri gibi acıyı. Amerikan rock müziği Jim Morisson'dan beri ilk kez dünyaya baş kaldırdı. Biliyorum şu ana kadar yazdıklarım fazla abartılı. Aslında çokça subjektif. Bir çok grubu, bir çok dönemi es geçerek yanlı yazılmış satırlar bunlar.
Özledim ben bu müziği ve yapanları.
Tıpkı Seattle gibi isyankar, Seattle gibi kaybedendi bu müzik. Sanayi devriminde makinalara karşı çıkanlar gibi ateşli ama tarihi açıdan anlamlıydılar. 60’lar Beatles. 70’ler Sex Pistol. 90’lar Nirvana.
Müzik bir çok yerde nefes aldı. 90'ların başında bu yer grunge'dı.
Müzik bir çok yerde nefes aldı. 90'ların başında bu yer grunge'dı.
“cut myself on angel's hair and baby's breath”
Video Anton Corbjin’den gelsin