Bu güzel işte. En azından iki takım arasında bir tarafa eğilimli ağırlıklı galibiyet oranı yok. Beşiktaş dün gece net bir skorla kazanırken, belki Denizli şansı, belki Fenerbahçe’nin taktiksel hataları, biraz da hakem faktörü ile yeniden ligin zirvesinde yüzünü gösterdi. Benim için hakem mevzuunda ki tiriviriler gerçekten gereksiz. Oyuna baktığımızda Fenerbahçe açısından eleştirebileceğimiz çokça yer var oysa.
Öncelikle milli maçtan oldukça yorgun dönmüş bir Lugano’ya hemen formayı teslim etmek oldukça kritik ve riskli bir davranıştı. Çılgın Uruguaylı bunun en iyi göstergesini ilk yarı aldığı sarı kart sonrası hiç itiraz etmeden, işaret parmağını şakağında çevirmeden gösterdi. Yorgundu, zamanlama hatası vardı ve faul yaptığını hakemden çok önce kabul etmişti. Sonrasında Beşiktaş’ın 2. golünde Bobo’nun dönüp şahane vuruşu yapmasına engel olamayarak sonuçta da etkisini gösterdi. Burada suçlanacak adam Lugano değil tabi ki. Lugano alternatifsizliğini yaratan Christoph Daum. Bilica’nın da olmayışı gibi bahanelerle ortaya çıkılabilir ancak uzun bir uçak yolculuğundan gelmiş, fiziksel ve mental hazırlığı olmayan oyuncuyu her ne olursa olsun sahaya sürme yanlışı tartışılamaz. Lugano dün gece Türkiye’de ki en kötü futbolunu oynadı. Diğer taraftan maçın yıldızı olan İbrahim Üzülmez’in Fener’in sol kanadında otoban kurma girişimlerine de eğilmek gerekir. Galatasaray maçında ileri çıkmayarak ve önce karşılama diyerek Arda’yı bitiren Gökhan-Mehmet ikilisi inanılmaz bir hücum sevdasına kapıldıkları için Fenerbahçe oyunun bu kısmında çok büyük sıkıntı yaşadı. Daum’un burada da bir etkisi yoktu. Emre’nin sakatlandığı pozisyonun hemen ardından bütün maç orta sahada onunla didişen Fink’in rahat rahat gelip ilk goldeki harika voleyi yapmasına müsaade etmekte bunlara ek olarak söylenebilir. Maçın bu dakikasına kadar oyunda üstünlüğü olmayan Beşiktaş, Emre’nin yerine Wederson’un girmesiyle rahatladı. Çünkü oyunda Santos, Carlos ve Wederson vardı. Orta saha direncini yaratacak hiç kimse yoktu. Kimse girmedi. Alex’in en kötü gününde bile Özer kozuyla ikame edilememesi yine bir Daum klasiğiydi. Maçın 2–0 olduğu bölümde Mehmet Topuz’u alıp yerine Semih’i sokmak ise Daum’un oyunda denge istemediğine dair başka bir işaretti. 2–0 yenikken hala tek forvette ısrar etmek bunun iyi göstergesidir.
Evet, hakem 1 penaltıyı es geçti ve 3. golde ofsaydı yakalayamadı. Oysa Fenerbahçe ise uzaktan şutlar, Alex’in çataldan dönen harika serbest atışı dışında hiçbir biçimde yoktu.
Biraz da galip tarafa değinmek isterim. Evet, Beşiktaş Fenerbahçe’yi yerle bir etti ama bu tamamen rakibin zaaflarından oluştu. Beşiktaş’ın sahaya koyduğu baskın ve güçlü bir oyun biçimi yoktu. Klasik biçimde karşılamayı, sağlamcı davranmayı ve olabildiğince hızlı çıkmayı düşünmüşlerdi. Fenerbahçe’nin taktiksel hataları müsaade ettikçe ve şans ellerinden tuttukça bu durumu gole çevirmeyi başardılar. İsmail’in yokluğunda bir soru işareti olan Deli İbrahim; soru işaretinin yerine bir ünlem koyarak maça damgasını vurdu. Ernst yine her şeyin merkezi olduğunu gösterdi.
Sonuçta sisli İstanbul gecesinin mutlu yüzü Beşiktaş, ligde gördüğü 12.lik sırasından sonra tekrar yukarılarda yüzünü göstererek sis perdesinin arkasından çıkmış oldu.