23 Kasım 2009 Pazartesi

Güzel Bir Film ve Bağımsız Sinema Bağımlılığı

Uzun süredir sinema sevgimi sorguluyordum kendi kendime. Çer çöp ne varsa izliyor ve artık gitgide zihnimi de çöplük haline getirmeye başlıyorum. Çoğu kez bu muameleyi hak etmeyecek filmleri bile x4 ile izliyorum. Bazen gerçekten iyi bir filmle karşılaşıyor ve duraksıyorum. Düşünüyorum. İlk düşündüğüm şey her zaman filmin derdi oluyor. Çünkü benim için derdi olan yapıtlar önemli. Boktan prodüksiyona ait bir görsel yığın dahi olsa, derdi varsa değeri de oluyor. Bu arıza yine ne saçmalıyor ya da yine sadece kendisinin anlayacağı bir dille başladı yazıya diye iç geçiriyorsunuz; anladım. Haklısınız aslında. Demek istediğim yakın zamanda neyini seviyorum ben bu sanat alanının sorusuna cevap bulur gibi oldum. Beni eğlendirdiği için sevdiğim zamanlar, düşündürttüğü için, öfkelendirdiği için, uyandırdığı için, güldürdüğü için sevdiğim zamanlar oldu. Şimdi ise in search of midnight kiss sonrasında en çok bağımsız olduğu zamanlar sevdiğimi anladım. Çırılçıplak. Olduğu gibi. Kusurlu. Amatör. Eksik. Özgür. Gösterişsiz. Hayat gibi. Gerçek. Gerçek olduğu için seviyorum. İyi bir film ve kötü bir film her zaman birbirinden ayrılır. Yapısal olarak bir genelleme peşinde de değilim. Çok kötü bir bağımsıza sırf bağımsız olduğu için iyi gözle bakmam(bakar mıyım yoksa?). midnight kiss’in içerdiği tüm tonlar sevdiğim renklere ait bunu hiç uzatmadan söyleyebilirim. Bağımsız sinemayı ve özellikle Amerikan bağımsızlarını seviyorum.



Filmin hikayesi falan mühim değil[mi?]. İzlensin, edininsin. Herkes kendi görsün. Hayattaki basit hikayelerin önemine ait naif bir film. Diyerek önceki cümledeki gibi yazılıp geçilebilecek bir şey sadece. Oysa değil. Çoğu kişi için hiçbir şey ifade de etmeyebilir. Tamam tatlı bir filmdi ne var büyütüyorsun meseleyi, bunun gibi bir dolu film sayarım denebilir. İyi ki de denebilir. İyi ki hala bunun gibi bir filmler çekilmeye devam ediyor.


Spoiler olarak da
Wilson hesabında ki tüm varlığı olan 108 doların, çekebildiği 100 dolarını çeker ve Vivian’ı çok istediği İtalyan lokantasına götürür. Parayı çektikten sonra da atm makbuzunu vivian’a gösterir. “Bak yalan söylemiyorum bütün param işte bu” der. Bu amatörlüktür, olduğu gibidir, hayattır. Gerçektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

De diyeceğini!

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

About